bildirim ikonu
Ana içeriğin başı

Jeomühendislik ve Sürdürülebilir Çözümlerdeki Rolü

İklim değişikliğinin etkilerini yaşamın her anında hissettiğimiz günümüzde, doğayla olan ilişkimize benzersiz bakış açıları sunan, sürdürülebilirliğin çeşitli yollarını keşfetmek zorundayız. Modernleşme içinde doğa, insan toplumlarına olan faydaları ekonomik terimlerle ölçülen, temel ekosistem hizmetlerinin sağlayıcısı olarak görülüyor. Buna karşılık, modernizmin dönüşümüyle uyumlu uygulamalar, doğanın içsel etik değerlerini ön planda tutmayı önemsiyor. 

Madalyonun diğer yüzünde, jeomühendislik gibi kontrol uygulamaları, doğal ve sosyal sistemler arasındaki çizgileri bulanıklaştırarak, insan yönetimini odağına alan bir doğa görüşünü bizlere sunuyor. Burada amaç, insan toplumlarının sürdürülebilirliğini sağlayacak şekilde tüm dünya sistemini insan eliyle yeniden düzenlemektir. Bu yollar, sürdürülebilirlik söyleminde doğaya ilişkin bakış açılarının çeşitliliğini vurgulasa da ekosistem hizmetleri, doğa hakları ve jeomühendislik metotları henüz tam olarak yerleşmiş uygulamalar değil, daha ziyade sürdürülebilirliğin gelişen doğasını gösteren, yeni ortaya çıkan ve tartışılan kavramlardır.

Jeomühendislik Nedir? 

Jeomühendislik, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için dünyanın doğal sistemlerine büyük ölçekte amaçlı müdahaleleri içerir. Dünyanın enerji dengesini doğrudan manipüle ederek iklim sistemini istikrara kavuşturmaya, böylece yoğunlaşan sera etkisinin etkilerini hafifletmeye çalışır. 

Güneş Jeomühendisliği ve Karbon Jeomühendisliği

Jeomühendislik tekniği genel olarak iki gruba ayrılır. Bunlardan ilki, “Güneş Jeomühendisliği” olarak da bilinen “Güneş Radyasyonu Yönetimi (SRM)”, sera gazlarının neden olduğu ısınma etkisini ortadan kaldırmak için güneş enerjisinin bir kısmını uzaya geri yansıtmak üzerine kuruludur. SMR yöntemleri, bulutların veya kara yüzeyinin yansıtıcılığının arttırılmasını, uzay yansıtıcılarının yerleştirilmesini ve yansıtıcı parçacıkların üst atmosfere gönderilmesini içerir.

Öte yandan, ikinci yöntem olan, “Sera Gazı Giderme” (GGR) veya “Karbon Jeomühendisliği” ile artan sera etkisini ve okyanus asitlenmesini gidermek için karbondioksit ve diğer sera gazlarının atmosferden uzaklaştırılmasına odaklanılır. Stratejileri arasında ağaçlandırma, biyokömür üretimi, biyoenerji ile karbon yakalama ve tutma, ortam havasının yakalanması, okyanus gübrelemesi, hava koşullarının iyileştirilmesi ve okyanus alkalinitesinin arttırılması yer alır.

Jeomühendisliğin Hukuki Çerçevesi

Bu müdahaleler genellikle, yakın iklim felaketleriyle mücadeleye yönelik acil önlemler olarak değerlendiriliyor. Özellikle “Karbondioksit Giderme” (CDR) yöntemleri olmak üzere test gerektiren yenilikçi teknolojiler, artık küresel ısınmaya yönelik stratejilerin hayati bir bileşeni haline geldi. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamak için jeomühendislik ve diğer teknolojilerin gerekliliğini vurgulayan negatif emisyonlar içeren senaryolar geliştiriyor. Ancak bu teknolojilerin hâlâ gelişim aşamasında olduğunu ve tam anlamıyla hayata geçirilmekten uzak olduğunu belirtmekte fayda var. Öngörülemeyen yansımaların olasılığının yüksek olması, jeomühendislik müdahaleleri yoluyla sıcaklık ve yağış gibi bölgesel iklim değişkenlerini tahmin etme ve yönetme yeteneğimiz konusunda temkinli olmamızı gerektiriyor. 

Etik ve Toplumsal Zorluklar

Bu anlamda, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD), jeomühendislik uygulamalarını ele alan en önemli yasal çerçeve olarak karşımıza çıkıyor. 2010'daki COP 10 ve 2011'deki COP 11 sırasında CBD, biyoçeşitlilik ve ekosistemler üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri nedeniyle jeomühendislik teknolojilerine ilişkin çekincelerini ortaya koyan kararlar aldı. CBD, minimum sınır ötesi etkiye sahip kontrollü deneyler için yapılan istisnalar dışında, güneş ışınımını kasıtlı olarak manipüle eden veya büyük ölçekte karbon tutulmasını artıran teknolojileri yasakladı. Bu kararların ardındaki mantık, ekosistemlerin, türlerin ve bunların yaşam alanlarının korunmasına öncelik verirken, doğal sistemler üzerindeki zararlı etkilerin önlenmesini ön planda tutan CBD'nin 8. maddesinde yatıyor. Jeomühendisliği düzenlemenin zorluğuyla uğraşırken, çevresel bütünlüğe ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına öncelik vermek, her türlü müdahalenin sağlam kanıtlara dayanmasını, yerleşik önlem ve sürdürülebilirlik ilkelerine bağlı kalmasını sağlamak önemli.

Jeomühendislik, bilimsel ve teknik karmaşıklıkların ötesinde, dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gereken sayısız etik, yasal ve eşitlik ikilemini beraberinde getiriyor. İklim değişikliğinin karmaşıklığıyla uğraşırken, jeomühendisliğe dikkatle yaklaşmak ve yalnızca bilimsel yönlerine değil aynı zamanda etik ve toplumsal boyutlarına da yoğunlaşmak zorunlu. Gezegenimiz ve üzerinde yaşayanlar için istikrarlı ve dirençli bir gelecek arayışımızda sürdürülebilirliğe, eşitliğe ve çevresel bütünlüğe öncelik vermek çok önemli.

Kaynaklar:

https://journals.sagepub.com/doi/full/10.1177/0539018421998947
https://www.mdpi.com/2071-1050/12/21/8858