bildirim ikonu
Ana içeriğin başı

İklim kaygısı ya da eko-kaygı olarak tanımlanan psikolojik durum, esasen iklim değişikliği ve bunun çevre ve insan yaşamı üzerindeki etkilerine ilişkin endişelerin neden olduğu strestir. İklim değişikliğinin varoluşumuza yönelik oluşturduğu tehditler hakkında bir sıkıntı duygusudur. İklim değişikliği, çevresel etkimizin ötesinde geniş kapsamlı sonuçları olan ciddi bir sorundur; fiziksel ve zihinsel sağlığımızı ve hatta geleceğe dair umudumuzu bile etkileyebilir.

Son on yılda iklim psikolojisi giderek daha önemli bir hale geldi. İklim değişikliği, 21. yüzyılda küresel sağlığa yönelik en büyük tehditler arasında yer alıyor. American Psychological Association'ın (APA) Şubat 2020'de yaptığı bir ankete göre ABD'li yetişkinlerin %56'sı iklim değişikliğinin en acil küresel sorun olduğuna inanıyor. Son zamanlarda pandemiye odaklanılmasına rağmen iklim kaygıları önemini korumaya devam ediyor. Anket, yetişkinlerin üçte ikisinden fazlasının (%68) iklim değişikliğine ilişkin eko-kaygı yaşadığını ortaya çıkardı. Ek olarak, 18 ila 34 yaşlarındaki genç yetişkinlerin neredeyse yarısı (%48) iklim değişikliği konusunda günlük olarak stres hissettiğini bildiriyor. Uzmanlar, bir tehdidin nasıl ele alınacağını bilmeden farkına varmanın çaresizlik duygularını artırabileceği, bunun da artan stres ve kaygıya yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Eko-Kaygının Nedenleri 

İnsanların, eko-kaygının bir sonucu olarak, iklim değişikliği karşısında harekete geçmeye direnmelerinin altında birçok neden yatıyor. Bazı kişiler bu sorundan kişisel olarak etkilenmediklerini hissedebilirken, bazıları davranışlarını değiştirmenin maliyeti veya sakıncası konusunda endişe duyabiliyor. Ayrıca iklim değişikliği hakkında yanlış bilgiler veya dezenformasyonlar nedeniyle, insanların neye inanacaklarını bilmeleri zorlaşıyor. Seçimlerinin etkisini anında hissedemiyorlar. Değerleri veya inançları iklim çözümleriyle çatışabiliyor. Kendilerini başkalarıyla karşılaştırarak eylemlerinin bir fark yaratmayacağını düşünüyorlar. Yeni teknolojiler ya da değişimin potansiyel olumsuzlukları hakkındaki endişeler bireyleri geri planda tutabiliyor.

Eko-Kaygı ile Mücadele Yolları

Eko-kaygı ile mücadelede asıl iş hükümetlere ve politika yapıcılara düşüyor. Hükümetler, insan davranışı ve çevre hakkında halkla etkili bir şekilde iletişim kurmaya odaklandığında eko-kaygının üstesinden gelmek mümkün olabilir. Destekleyici mesajlarla, iklim sorunlarını vurgulayarak, küresel bir kimliğin geliştirilmesi sağlanabilir. İklim değişikliği politikasının psikoloji ve davranış değişikliği bilimi tarafından ele alınması da oldukça önemli. Hükümetler sosyal normlar, iklim değişikliği eğitimi ve toplumsal katılım gibi konular da dahil olmak üzere sağlık, refah, davranış ve iklim değişikliği arasındaki ilişkilere ilişkin araştırmalara yatırım yapmalıdır.

Çevre sorunlarının ele alınması ve küresel ısınmayla mücadele öncelikle hükümetlerin harekete geçmesini gerektirse de bireylerin de çevresel kaygılara karşı tepkilerini yönetmek için adımlar atması gerekmektedir. 

Öncelikle, harekete geçmek, eko-kaygıyla ilişkili güçsüzlük ve çaresizlik duygularını hafifletebilir. Çevresel zorluklar bunaltıcı görünse de küçük olumlu adımlar fark yaratabilir ve bireyleri güçlendirebilir. Başkalarıyla gerçekleştirebilecekleri çevresel eylemler hakkında görüşmelerde bulunmak da etkili olabilir. Farkındalığı yayarak ve kolektif eylemi teşvik ederek bireyler, olumlu değişime katkıda bulunabilir ve kaygılarını hafifletebilir.

Yerel çevre gruplarına veya projelerine katılmak hem çevre hem de psikolojik sağlık için oldukça faydalıdır. Doğayı birebir tecrübe ederken benzer düşünen bireylerle bağlantı kurmak moral vericidir. Bir park veya bahçeye yapılan kısa bir günlük ziyaret bile uzun vadede insan zihnine ve bedenine büyük katkıda bulunur. 

Araştırmalar, dayanıklılığın eko-endişe ile başa çıkmanın anahtarı olduğunu gösteriyor. Dayanıklılık oluşturmak için arkadaşlarla ve aileyle güçlü ilişkiler sürdürüldüğünde, bireyler kendilerini bir topluluğun, ailenin parçası hisseder; dolayısıyla felaket düşüncesinden ve sorunların aşılamaz olduğunu varsaymaktan kaçınmış olurlar. Ulaşılabilir hedefler belirlemek ve bunlara doğru kademeli adımlar atmak, çevresel zorlukların daha geniş bağlamını dikkate almak, sağlıklı beslenme, egzersiz ve yeterli uyku yoluyla öz bakıma öncelik vermek ve benzer endişeleri paylaşan diğer kişilerle bağlantı kurmak bütünsel esenliği güçlendirir. Bu uygulamalar dayanıklılık oluşturarak eko-kaygıyı yönetmek için etkili başa çıkma mekanizmaları sağlayabilirler. 
 

Kaynaklar:
https://ordinepsicologi.piemonte.it/wp-content/uploads/2022/11/Climate-Action-and-Global-Psychology-2022.pdf#page=37